Monday, July 29, 2013

Efteling



Sonunda gelebildik Efteling’e…
Öyle yıllardır plan yaptığımız, yanıp tutuştuğumuz bir durum yoktu.
Hatta son anda karar verdip, aldık biletlerimizi.




Neden sonunda gelebildik dediğimi ise ekşi sözlükte okuduğum ve çok güldüğüm yorum açıklıyor

“den bosch‘tan otobüsle giderken 168 numaralı otobüsün tercih edilmesi gereken mekandır. diğer otobüsler dura kalka bir saat on beş dakikada giderken, 168 çevre yolundan basarak 25 dakikada varır efteling’e. yalnız internetten 168′in saatlerine bakıp yarım saatte bir varmış demeyin, saat 11:15ten sonra 168 yoktur. sağda solda yazan bir bilgi de değildir bu, hollandalılar efteling’e gidecek adam adabıyla erken erken gelir nasılsa diye düşünüp bu bilgiyi verme ihtiyacı hissetmezler. türk aileleri, hele evden çıkması saatler süren çocuklu türk aileleri umurlarında değildir zaten…”




Biz aynen yorumdaki gibi, türk, çocuklu ve ateşli bir aile olarak,
el kadar ülkede sabahın köründe yollara dökülmeyelim, önce dinlenelim, işlerimiz halledelim sonra nasılsa gideriz dedik.
 (Bir de havanın gece 11′e doğru kararmasına da güvendik galiba )
Pek de iyi etmediğimizi yola çıkınca anladık tabii de geç oldu :)
Efteling Hollanda’nın en büyük Tema Parkı. Kaatsheuvel’de yaklaşık 200 ha’lık bir alan üzerine kurulu.
Genel gözlemize dayanarak söylebilirim ki her yaştan bol miktarda ziyaretçisi bulunuyor.
Efteling’e , Amsterdam’dan Tilburg istikametinde, 3 aktarma yaparak ve aralarda fazla da beklemeden ulaştık aslında.
Ancak geçtiğimiz yerleşimlerin çok güzel olsalarda bomboş oluşu bizi biraz rahatsız etti galiba.  (Hatta parka ulaştığımızda gördüğümüz kalabalığın, Belçika üzerinden gelmiş olabileceğini bile düşündük :) ) Bu nedenle yolculuğumuzun konforlu olsada 2 saat sürmüş olması bizi biraz yordu.
Gidecek olanlara, özellikle küçük çocuklulara yola erken çıkmalarını, daha kısa süren ulaşım alternatiflerini yakalamaları tavsiye edilir :) 





Son söyleyeceğimi baştan söyliyeyim.
Biz Efteling’i  çok beğendik ve tüm yorgunluğumuza rağmen gittiğimize değdiğini düşünüyoruz.
Programınızda 1 günlük bir zaman ayırabilirseniz de gitmenizi tavsiye ederim.




Beğeniler , beklentiler kişiden kişeye değişir.
Gitmeyi düşünenleri yanlış yönlendirmemek için biz neleri çok beğendik onlardan bahsedeyim.




İlk olarak Efteling’de  Disneyland, Universal Stüdyolarındaki  gibi abartılı boyutlar, renkler, sesler  yok.
Kurgulanananlar doğal çevreye çok güzel kaynaştırılmış ve kendinize gerçekten bir parkta hissediyorsunuz.





İkinci olarak parkta çok hoş detaylar bulunuyor.
İlk başta fazla sade bulduğunuz parkı detayları fark ettikçe tekrar keşfediyorsunuz.






Üçüncü olarakda işin ticari kısmını sizi rahatsız etmeyecek düzeyde bırakmış olmaları.
Çünkü her yeni girdiğiniz mekanda “niçin başka oyuncak almayacağınızı” çocuğunuza açıklamak zorunda kalmak bir süre sonra çok yorucu bir hal alıyor.  Parktan çıktığınızda ise size kalan baş ağrısı, çocuğunuza kalanda satın alınmayan oyuncakların göz yaşı oluyor :) 



 





Hollanda gittiğimiz günlerde ( haziran’ın ilk haftası) inanılmaz soğuktu.
Tedbir amaçlı aldığımız giysilerimizin hepsini (üst üste) giydik diyebilirdim.
Bizce öyle turist psikolojisi içinde değilseniz, park gezilecek bir hava yoktu.
Ama her yer yabancılar kadar her yaştan ! yerli ziyaretçiyle de doluydu.
Gerçi onlara da hak vermek lazım Hollanda’da park gezilecek yılda kaç gün oluyor  bilmiyorum :)





Biz hem geç gittiğimizden ve hem de  Bulut’u fazla yormak istemediğimizden
sınırlı sayıda aktiviteye katıldık. Ama parkın hakkını vermek, her şeyin keyfini çıkarmak isteyenlere kesinlikle erken gitmelerini tavsiye ediyorum. Çünkü bekleyecekleri epey bir kuyruk bulunuyor :)












Bu kadar parktan behsettikten sonra gelelim işin Bulut’lu kısmına




Efteling Bulut’un gittiği 3. tema park.
Bilmiyorum iyi mi yaptık, kötü mü,
artık pek fazla heyecanlanmıyor bu parklarda.
Kendi rutinini bile oluşturdu diyebiliriz :) 




İlk aşamada heyecanımız taze, parka girmek için sabırsızlanıyoruz. İkinci de gözü gönlü doymuş oluyor, araba ile gezmeyi tercih ediyor. Son aşamada da babasını her seferinde farklı bir numarayla kandırıp kucağa geçip, parka son bir defa yüksekten bakıyor.


Bulut’un parkta ilgisini çekenler genel olarak ziyaretçiler oldu !
Boy boy, renk renk  hepsini çok sevdiğini defalarca dile getirdi.





Gezi rotamızı da ne yazık ki bu ziyaretçiler belirledi.
Biz bu oyuncaklar mahallemizdeki parktada var desekte, Bulut bizi pek dinlemedi :) 




Huzurlu mutlu bir hafta dileğiyle !




Not:
Fotoğraflara bakıpta yalan beyanda bulunduğumu zannetmeyin. Hava gerçekten çok  soğuktu !
Ama tüm parktaki çocuklara baktık, paltolu olan da bir tek Bulut’tu. Her millet bir olmuyor işte  :)

Thursday, July 18, 2013

Ben bu çocuğu çok sevdim.




Bu öğlen, hızlı hızlı işe dönerken, 
bu ufaklığı gördüm !



Hayal güçlerinin zenginliğine inat, aslında ihtiyaçlarının, isteklerinin, sorunlarını çözme yöntemlerinin
ne kadar basit olduğunu hatırlattı.

Uzun lafın kısası ben bu çocuğu çok sevdim :)

....

While i was coming back to our Office in this noon time, 
saw this cute boy who remind that
 how simple children’s requests, desires and their solutions, 
on the contrary of their vivid imaginations



Friday, July 12, 2013

Paris/Metro


” Hollanda fotoğraflarımı paylaşmaya Efteling ile devam edecektim ama
bunaltıcı sıcaklardan olacak kararımı değiştirdim.
Daha az güneşli mekanlarla devam edeyim istedim :)
Yolumuz  Amsterdam’dan sonra Paris’e düştü.
Gitmeden önce fotoğraf çekmek için kurduğum hayallerde suya :)
Çünkü daha ilk  görüşte o kadar etkilendim ki, şehri vizörün arkasından görmek istemedim.
Belki üçüncü, dördüncü gidişimiz de fotoğraf çekmek için dolaşabilirim sokaklarında :)




Bence Paris’e  ilk gelişte  avare avare dolaşmalı, istenilen yerlerde istenildiği kadar molalar verilmeli ,bol bol kaybolmalı..
ikinci , üçüncüsü gelişte  müzelerini, galerilerini gezmeli,bol bol alışveriş yapmalı,
marketlere özel zaman ayrılmalı, gerekirse tek tek ürünlerin etiketleri okunmalı..
sonraki gidişlerde , heyecanımız yavaş yavaş azalmaya başlandığında fotoğraf çekmeye yeltenmeli.
Aksi taktirde insan hem şehrin keyfini çıkaramıyor, hem de kendini nafile bir çaba içerisinde buluyor
Yolumuzun sık sık bu şehre düşmesini diliyor,
çektiğim fotoğrafları paylaşmaya
Paris metrosundan başlıyorum.
Bilindiği gibi Paris metrosu dünyanın en eski ve en büyük metrolarından biri .
Aynı zamanda da kentin önemli simgelerinden .
Pek çok noktada yer alan metro işaret levhaları da bu özelliğini güçlendiriyor.




 Kent içi ulaşımda çoğunlukla metronun kullanılması nedeniyle,
neredeyse yer üstünde geçirdiğiniz zaman kadar önemli bir zamanı da ,yerin altında geçiriyorsunuz.
Hızlı hızlı bir yerlere yetişmeye çalışanlar, bekleyenler, alışveriş yapanlar,
gazete bayiileri, kitapçılar, küçük cafeler, barlar…




Günlük yaşama dair pek çok  detayı burada  takip etmek mümkün.
Sanırım bu yüzden ben metroyu , istasyonlarını, bağlantı yollarını çok sevdim.
Çok eski, yer yer çok bakımsız olsa da gerçek yaşama dokunabildiğiniz yerler.
Biryerden bir yere giderken, istasyonlar arası koşturmaktansa,
yer altında da ağır ağır yürümenizi tavsiye ederim.




İstanbul’da Tünel’i de çok severim.
Uzunlukları kıyaslanmasa da Paris Metrosu ile Tünel’i çok benzettim birbirine
ve belki de bu yüzden de metro çok tanıdık geldi, çok hoşuma gitti.




Paris metrosunda beni en çok etkileyen ise
tavan ve duvarlarda kullanılan seramikler  oldu.




Seramiklerin, eskiliğini, zarifliğini ve detaylarını çok beğendim ve
zamanımız olsaydı daha pek çok detayını çekmek isterdim.
















Yeraltında dikkat çeken ikinci şey ise
İstasyonlarda, geçiş noktalarında kısacası metronun pek çok yerinde
kullanılan renk renk afişler.


 


Bu afişlerle mekanlar daha bir canlanıyor,
tenha olan geçişler  rahatsız etmiyor,
insan kendini daha bir Paris’te hissediyor…




tabii 4 yaşında ki çocuğunuzla
mümkün olduğunca :) 



Mutlu Haftasonları… “

diye yazmıştım.

Ama gün geçmiyor ki yazdıklarımız, yaptıklarımız anlamsız kalmasın.
Günlük , sıradan ,basit yaşamlarımıza dönmeye çalıştığımız için vicdan azabı çekmeyelim.

...


I wanted to continue sharing my Holland photos with post about Efteling but changed my mind and decided to share less sunny picture since the weather has been incredibly hot in Istanbul  :)
After our short Holland trip, we went to Paris.
When we were planing our trip, i dreamed to take lots of pictures of the city but since i loved city’s atmosper very much, i did not want to spend too much time behind the camera.
I think first time in Paris ,you should just walk on the steets, have  breaks where ever you want and feel the city, then you should visit museums, galeries and do shopping…
when your excitements start to drop off , you can take photos.
Otherwise you can not to enjoy the city ,since trying to take photos.
As i mentioned before, it was our first time in Paris and hope to visit the city again.
I’d like to start sharing my Paris photos with Metro ..
Enjoy !

Tuesday, July 2, 2013

Amsterdam...


Yola çıkarken beklentilerinizi mümkün olduğunca azaltmak,
çocukla yolculuğun birincil koşulu.
Yoksa planlarınızı bir bir değiştirirken, bir daha yola çıkmaya cesaret edemeyebilirsiniz
Tesbitim tecrubeyle sabit olduğundan, Amsterdam'da alacak üç beş şey dışında ( ki bunların hiç birini alamadım...)
hiç bir şey planlamamıştım :)





Küçük, yol üstü, salaş cafelerde kahve içmek, mutevazi lokantalarda yemek yemek, bir turistin heyecanı ile değil de, sakin sakin,huzurla sokaklarda yürümek...
işte tüm istediğim buydu...
Havanın inanılmaz soğuk olması, Bulut'un gider gitmez hastalanması ve ülkemizde yaşanan olaylar ile motivasyonumuzun bozulmasıyla da ancak bu saydıklarımı yapabildik.
Kısacası tekrar Hollanda'ya gitmek için pek çok sebebimiz var :)





Bu nedenle de,"
"Nerede ne yenir ne içilir,
gitmeden, görmeden, izlemeden dönmeyin"
tarzı bir yazı olamıyacak bu yazı.
Gitmeden önce okuduğum, izlediğim bloglara ve takipcilerime borcum olsun artık :)
...

İşte bir baykuşun gözünden Amsterdam...
İyi Seyirler :)





...




...




...




...




...




...








...




...





...




...

 

...


Minimizing your expectations about your holiday is primary rule  to travel with a child.
Otherwise when you start to change your plans one by one, you can not dare to travel  anymore.
Since my previous holiday experiences support my this thought, i did not make any plan, except few things that i wanted to buy in Amsterdam.
Drinking coffee in small cafes, having dinners in  local restaurants, walking streets peacefully…that’s all i wanted to do …
Since the weather was very cold and my son got sick in our first day,we could do just these few things that  i mentioned so we have still many  reasons to go to Holland again :)
Unfortunately my this post is not about my travelling suggestions.
You can just see the city through my eyes.
Enjoy it !