Friday, September 30, 2011

Minibüs


Minibüsteyim...
Trafik her zaman ki  gibi, İstanbul'un akşam trafiği..
Herkes gergin..
En çok da bindiğim minibüsün şöförü..
Her sözü, her davranışı "ne işiniz var burada" der gibi...
en çok da kendine "ne işim var burada" der gibi..

Birden minibüsün içini fark ediyorum..
Her yer "özlü söz"lerle dolu !!!





Bir yandan sözleri okuyor, bir yandan düşünüyorum kendi kendime..

İnsandan bıkmış, çevresiyle iletişime kapalı bir insanın niye hala işi vardır çevresiyle.. ???




I was in minibus..
Traffic was typical İstanbul traffic which was terrible
Everyone in the minibus were angry, especially our driver who wanted to be alone
I suddenly remarked inside the minibus where was full of posts.
I thought that why he wanted to say lots of thinks with these post by he closing  himself any connection

Tuesday, September 27, 2011

Edirne izlenimlerim...Impressions of Edirne





Plansız programsız Edirne'deydik..



Hem küçük bir kaçamak yapmak hem de Mimar Sinan'ın ustalık eseri Selimiye Camii'ni görmek için..



        
  Bizim fazla imkanımız olamadı iki çocukla ama vaktiniz ve fotoğrafa ilginiz varsa saatler geçirebilirsiniz gibi geliyor içinde..




                                                                         ve dışında...



                                                                         
                                                                        ve çevresinde...




                                            
                                                     

                                                Atların acıklı bakışlarından dolayı sevmesemde
                                                      Edirne'yi  faytonla da gezmek mümkün


         

yürüyerek de.....
tabii doğru ayakkabıyı tercih etmek koşuluyla  ... :))



          Edirne'de  kaçamağından diğer aklımda kalanlar ise

    ciğer, badem ezmesi, edirne kurabiyesi, ve..

                                                   meriç'in kıyısında içtiğimiz yorgunluk kahvesi....



Unutmadan...

Sağlık Müzesi'de bence mutlaka görülmesi gereken yerler arasında....
insan mekanı gezerken değişik duygulara kapılıyor..

 

ama o da ayrı bir yazı konusu olsun... :))




Thursday, September 15, 2011

Çocuk


Her çocuk güzel
Her çocuk özel
ve
her anne elinden gelenin en iyisini
vermeye çalışıyor çocuğuna
kendince...
kadınca...
kararınca...

Saturday, September 10, 2011

Şimdi okullu olduk 2

Oğlumla anaokulunda ilk haftamızda bitti....
Bu hafta Bulut okulundayken yaptıklarımı bir düşündümde son derece verimliymişim :)
Planladığım gibi D&R'a gidip yeni çıkan kitaplara ve kırtasiye malzemelerine baktım . Eskiden nasıl da ağır ağır gezer yeni albümleri dinler, yeni çıkan kitapların arka kapaklarını okurdum dedim kendi kendime :)

Bir kadını rahatlatacak en iyi şey ayakkabı almaktır. Ben de biraz mağazalara , yeni modellere göz attım..


Bu giysiler tarzıma uygun mu bilmiyorum ama denemek istedim ...



Bu kadar alışveriş konseptinden sonra güzel bir kahve içtim gökyüzünü seyrettim.. ??


 
Başımı indirdiğimde ise gördüğüm ilk çocukta Bulut aklıma geldi ve apar topar onu almaya gittim..



Ben anaokuluna vardığımda Bulut arkadaşlarıyla yemeğini yiyordu...
O'nu orada bağımsız arkadaşlarıyla görünce Halil Cibran'ın Çocuklar adlı şiirini anımsadım..
 
"Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz, düşüncelerinizi değil.
Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.
Bedenlerini tutabilirsiniz, ruhlarını değil.
Çünkü ruhlar yarındadır,
Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.
Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları
Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.
Çünkü hayat geriye dönmez, dünle de bir alışverişi yoktur.
Siz yaysınız, çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.
Okçu, sonsuzluk yolundaki hedefi görür
Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.
Okçunun önünde kıvançla eğilin
Çünkü okçu, uzaklara giden oku sevdiği kadar
Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever. "



İyi pazarlar...




Wednesday, September 7, 2011

simdi okullu olduk..

bu gün değişik bir gün oldu bizim için..
biz kim miyiz ?
ben ve oğlum....

aslında her şey çok planlı başladı.. daha doğrusu ben öyle sanmışım...
içimize sinen bir anaokul bulduk...tatillerimizin bitişine göre başlama zamanına karar verdik..
ayıptır söylemesi hem oğlum  yeni aktiviteler yapacak..hem de o anaokulundayken ben kendime zaman ayıracağım diye seviniyordum...

Vee büyük gün geldi..
Bulut güzel bir başlangıç yaptı..okulunu sevmiş görünüyordu..hatta beni de 1 saatliğine öğretmeniyle birlikte 'bankaya yolladı' !!! 

Okulun pedagoğu ve öğretmeni sık sık tembih ettiler, hemen rahatlamayın diye.. ilk 1 ay çok kritikmiş. En güzel profil çizen uyumlu çocuklar bile 1 ay sonra 'sıkıldım gitmiyorum' diyebiliyorlarmış..

Ama olsun.. Bulut benim gitmeme izin vermişti ve ben 1 saat için özgürdüm ????? Şimdi gidecek kendime güzel bir kahve ısmarlayacak ve yeni başladığım kitabımı okuyamaya devam edecektim ????

Arkamdan kapı kapanıp da Bulut'un bana el sallamasını gördüğümde ise annelik ve özgürlük kavramının yanyana ne kadar komik durduğunu fark ettim...

Ben minik kuşumu bırakıp çekip gitmiş miydim..bir başına..tanımadığı bir yerde..tanımadığı öğretmenleriyle birlikte !!!!




Her şeye rağmen yola devam ettim..
Okulun bahçesinde çalıların en yoğun olduğu yerden ZoooM objektifimi çıkarıp komik duruma düşme pahasına oğlumun fotoğraflarını çektim.
Sonuçta ağlarsa hemen okuldan almak için somut kanıtlara ihtiyacım vardı..



Binbir türlü kurgudan sonra kendime kahve söylemeyi başardım..
Sonrası ise tüm annelerin tahmin edeceği gibi oldu....
Dışardan masamın görüntüsü böyleydi..




Bir kaç yudum alınmış kahve, dönüşte oğluma vereceğim özür dileme hediyesi şeker ve acil olarak beni okula çağırırlarsa diye sesi son seviyeye kadar açılmış telefonum..


Okumayı hayal ettiğim kitabımı ise eve döndüğümüzde çantamda anahtarımı ararken hatırladım.



Tek elim çocuk bezi, yedek giysilerle dolu çantamda anahtar arıyor, diğer elimde Bulut'un eli onu sokağa fırlamaması için zapetmeye çalışuıyorum..unutmadan kolumun altındada okuldan verilen balonu sıkıştırmışım....

Çok acınası bir görüntüm var eminim ama ben bugün bu esaretimi çok sevdiğimi öğrendim ....:))











Sunday, September 4, 2011

semer II - packsaddle II


 Bu semerlerle işim daha bitmemiş demek..
Öğle tatilimde bir şeyler almak için eski postaneye doğru ilerlerken..bu hamallar içime bir kurt düşürdü..
Mecburen ilerledim arkalarından...

Kalabalıkta inanılmaz hızlı yürüyorlar..
ben daha düğmecilerin olduğu sokağa yeni dönmüştüm ki gözden kayboldular..
arkalarında izlerini bırakarak..



aralarında kola sevenler de varmış dedim içimden..



biraz ilerden başlayan yokuşu tırmanmaya başladım ....
 solumda merdivenlerde soluklanan semerleri gördüm...
Bende sola döndüm merakıma ikinci kez yenilerek..



 
Bir tek ben değilmişim dedim öğle tatiline giren..




aralarında ekipmanca ileride olanlar da var hemen fark ediliyor doğrusu..




işi bırakıp gidenler de tabii..




laf aramızda ben bu yokuşu her tırmandığımda elimdeki eşyaları sağa sola atasım geliyor..
yolun başında elimdeki fazla dolu olmayan bir poşet bile  fazla geliyor..




bu semerler..bu sıcakta..nasıl taşınır bilemiyorum..

işin tekniğini bilmekle mi alakası var acaba diyorum kendi kendime ama..
insan aynı insan..güneş tek güneş..teknik falan dinlemez diyorum..
ben bunları düşünürkende karşıma bu çeşme çıkıveriyor..



o zaman emin oluyorum bu işin bu sıcaklarda daha da bir zor olduğuna..




Herkese bu uzun tatil sonrasında taşıyabileceği iş yoğunğunda bir hafta diliyorum... :))